Bismillah ’la başlıyoruz ki her işimize ve sözümüze ve dahi kovulmuş şeytandan sığınıyoruz Rabbimize. Euzü-besmele bize her işimize kibirden arınmış şekilde başlamamızı sağlayan bir anahtar gibi sanki. Şeytan malumunuz kibirlik abidesi değil midir?

“Kalbinde zerre kadar kibir bulunan kimse cennete giremez.” hadisini duymayanımız yoktur. Devamında şu manada da devam eder: “Kibir insanları küçük görmekle sınırlı değildir, aynı zamanda hakikati inkâr etmektir de.” En büyük kibirlik Allah’a boyun eğmemektir. Ekberlik (büyüklük) ve hamd Yüce Allah’a mahsustur.

“Tevazu yüceltir, kibir alçaltır.” sözünü bir tahterevalli gibi düşünürsek “Kelam-ı Kibar Kibar-ı Kelamdır” gerçeğine ulaşırız. Daha açıkçası: “Büyüklerin sözleri, sözlerin büyükleridir.” Ve onlar gerçek tevazu sahipleridir.

“Büyük lokma ye, büyük laf konuşma” demiş atalarımız. Çünkü ağızdan çıkan büyüklük, büyük ihtimalle kalpten geliyordur. Yüce, ulu şeyleri küçük görmek de bir küçüklük göstergesidir. Bize türlü türlü nimetler verip bizi besleyip bizi doyuran Rabbimizin nimetlerini insanın kendisinden bilmemesi lazım gelir.

Aziz Mahmud Hüdayi Hz.leri’nin meşhur şiirini hatırlayalım:

Alan Sensin, veren Sensin, kılan Sen / Ne verdinse odur, dahi nemiz var.

“Kibirlik” bir âbideyken; “kibarlık” budalalık mıdır?

Zalim kibrinin ve zulmünün şiddeti ölçüsünde acı çeker. Bu iş belki yarın, belki de yarından da yakındır!

Netice itibariyle; ölüm kibriti çakıldığında herkes gayet aciz bir şekilde, kibri silip süpüren, hatta yutan bir yılanın koynuna girer gibi kabrine girecektir.

Satılmış Ümit ÇETİNKAYA

18.09.2024

Ağlı