blankHerkese merhabalar bendeniz Barbun. Umarım çok iyisinizdir. Mevsim şartları gereği pencereden yağan kar yağışını izlerken şunu düşündüm: Hiçbir kar tanesinin birbirine çarpmadan yeryüzüne iniyor ve her bir kar molekülünün birbirinden farklı. Ancak ahenkle aşağı inerken biz insanlar türlü türlü fotoğraflar videolar çekiyor ve kahvemizle sosyal medyada resim paylaşıyoruz bu hoşumuza gidiyor.

Farklılıklar bir bütün oluşturduğunda ve bir düzen oluşturduklarında kendi içinde bir güzellik oluşturuyor. Ben bunu bir insanın kendi içinde yaşadığı duyguların uyumuna da benzetirim. Zaten insanların kendini ve çevresini yargılarken kaçırdığı nokta da budur.

Bugün mutluyum evet. Peki yarın üzülürsem. O duyguyu da ben oluşturmadım mı? Bana ait bir duygu da aslında bir nevi benim uzvum olmaz mı? Onu kabul etmez isem kendi kendimi ampute etmiş olmaz mıyım?

E tabi benim cevabım belli. Bu duyguları kabul etmek aynı zamanda geçen hafta biraz bahsettiğimiz ”Stoa”felsefesinde de şöyle geçiyor Hayatında herhangi bir sıkıntı çekmemiş hiç üzülmemiş hiç tasalanmamış insan duygusal olarak güçsüzdür çünkü herhangi bir fırtınada ne yapacağını bilemez. Hatta stoacılar için acı, konforsuzluk, dikenli menziller ve bazen yoksulluk da bize tanrı verilen bir lütuftur. Mutlaka Seneka’nın Tanrısal Öngörü kitabını okumanızı öneririm. Ne demek istediğimi daha da iyi anlayacaksınız.

Tüm duygular bizim onları biz ürettik. Birine karşı olan öfkemiz kinimiz de bize ait. Birine beslediğimiz sevda da bizim. Sanıyor musunuz şairler, yazarlar o şahane şiirleri, yazıları sevgi beslediği insana yazdı. Hayır o insan, o kişide bir his oluşturdu ve yazarın duygu durumunda belki havai fişekler belki darmadağın yangınlar açtı. Bu oluşan duyguları şiir yaptılar, tabloya döktüler, beste yaptılar. Zaten o insanlar duygularını bir fonksiyon gibi somutlaştırmayı çok güzel başardıklarından sanatçı oldular.

Tamam duygularımızı kabullendik peki sonra…
Sonrası daha karışık :))

Bu duyguların sahibi biziz, kendi düşüncelerimizle onları oluşturduk ve sorumlusu da biziz. O halde düşüncelerimizi kontrol etmeye başladığımızda duygularımıza da yön verebiliriz. Birine çok kızdığımızda bu duygunun bize ait olduğu fikrinden yola çıkarak ve o insan hakkındaki düşüncelerimizi kontrol altına almaya çalıştığımızda öfkemizi kontrol edebiliriz. Birine aşık olduğumuzda yine bu duygunun bize ait olduğu ve akışa uygun hareket etmemiz gerektiğini fark ettiğimizde belki sersemlik halimiz azalır 🙂  Bir olaya karşı çok tedirgin olduğumuzda yine kaygı makinesinin kendi beynimiz olduğunun bilincinde olunca belki bir derin nefes alırız. Tek yapmamız gereken duygularımızın yönünü ve gidişini bir seyretmek. Buna yanlış hatırlamıyorsam mindfulness falan eşlik ediyor 🙂 Of onlar çok daha değişik bir şeyler zibilyon tane iş, onu ilerde irdeleriz.

Hoşçakalın, dostça kalın, duygularınızı kucaklayın.

blank