Bugün amcam ile Karabük Kitap Günleri’ne gittik. Saat 09.00’da amcam arabasıyla beni karşıladı. Amcam satılacak kitapları koymak için küçük bir sehpa getirmiş. Yanında da iki tane tabure vardı. Birde arkada satılacak kitapların olduğu bir çanta vardı. Her neyse, arabaya bindim ve yola çıktık. Fakat bir yandan “Acaba sehpa yeter mi?” diye düşünüyorum. Aslında yetmesi gerekiyor, çünkü zaten satılacak çok da bir kitap yoktu. Kısa bir yol gidince Kitap Fuarı’na ulaştık.
Alan saat daha erken olduğu için çok tenha idi. Bu hem iyi, hem de kötüye işaretti. İyi tarafı; rahat bir şekilde standımıza yerleşecek, kötü tarafı ise müşteri için bekleyecektik. Henüz başlamamış Kitap Fuarı’na girdik. Fakat yanımıza kitaplarımızı ve diğer malzemeleri almadık. Zaten satış hemen de başlamadı.
Orada güvenlik görevlileriyle görüştük ve biriyle sohbet etmeye başladık. Bu sırada bir odası olan bir binanın içindeydik. İkram edilen ilk çayımızı da orada içtik. Otururken okulumdan ve gittiğim yerlerden bahsettim. Çayımızı içerken bir yandan masada önümüzde duran süreli dergilere bakıyorduk. En son çıkan dergiyi incelemeye başladım. Bu son çıkan dergiden iki tane vardı. Çay da bittikten sonra binadan çıktık.
Amcamla beraber satışların yapılacağı yere doğru ilerlemeye başladık. Standımızın nerede olacağını belirliyorduk. Oradaki görevli bize yardım ediyordu. İsmi Yusuf’tu. Nerede olacağımızı belirledikten sonra malzemeleri getirmeye gidiyorduk ki Yusuf abi bize daha büyük bir masa ve sandalyeler verebileceklerini söyledi. Standımız hızlıca kurulunca teşekkür ettik ve görevliler ayrıldı. Biz de arabamızdaki kitaplarımızı getirmeye gittik.
Amcamın iki farklı tür kitabı vardı. “Delikanlıca Yazılar” ve “Suçlu Şiirler”. Delikanlıca Yazılar’dan otuz tane, Suçlu Şiirler ‘den ise yirmi tane vardı. Kitapları standa taşıdık ve dizdik. Birde masaya üzerinde yazılar yazılı kâğıtlar bantladık. Artık her şey hazırdı.
Sandalyelerimize oturduk ve beklemeye başladık. Fakat müşteriyi geçtim, daha satıcılar bile çok azdı. Yaklaşık on beş dakika sonra ikinci çayımız geldi. Onu da konuşarak içtik. Bir saat falan geçti. Amcam eksik bir şey hissediyordu. Sonunda eksik şeyi buldu: Kitap ayracı! Çantasından bir kutu çıkardı. Kutuyu gece, çantasına koymuştu ama şimdi hatırlamıştı. Ayraçlar ücretsizdi.
Öğlen vaktine yaklaştığımızda rüzgâr çıkmaya başladı ve müşteriler artmıştı. Rüzgârdan dolayı masaya bantlanmış kâğıtlar havalanıyordu. Bir de karşıda bir adam vardı. Kendisi Almanya’da görev yapmış ve üstün makamlara sahipti. Ama susmak bilmiyor, yanındaki kişilerle sürekli konuşuyordu. Amcam onunla imzalı kitap takası yapacaktı, fakat adam susmadığından bu çok zaman aldı.
Öğlen vaktinde ise müşteriler artmaya başladı ve yeni yazarlar geliyordu. Yukarıdan vuran kavurucu güneş ile giderek artan rüzgâr birleşiyordu. Kâğıtlarla beraber, kitaplar da havalanıyordu. Artık güneş bizi çok yakmaya başlamıştı. Buna da bir çözüm bulduk. Yan stantta güneşi engelleyen perde vardı. Gölgelenmek için oraya geçtik. Oradaki satıcı ile tanıştık. Amcam onun telefon numarasını aldı. İsmi Seyfi idi. Seyfi abi bazen lavaboya gidiyor, ben de onun standına göz kulak oluyordum.
İkindi vaktine geldiğimizde rüzgâr çok kuvvetli esmeye başladı. Yanımıza yazar bir abla geldi. Kadın dikkat çekmek için bir sürü şey hazırlamıştı. Yazılar, afişler ve örtüler… Rüzgâr olduğu için kurmakta çok zorlandı. Ama yardımımızla stant kuruldu. Derken bir yazar bizim imzalı bir kitabımızı satın aldı. İlk ve tek satışımız olduğu için sevinmiştik. Sonunda da karşımızdaki konuşan adam sustuğu için imzalı kitap takası yapabildik.
Bu sırada simit, karadut suyu, limonata, ikram edilen ıspanaklı börek, fındık tarzı bir sürü şey yedik. Bir sürü çay dağıtıldı. Derken saat 16.00’ya yaklaştığında sandalyeler dizildi. Ses sistemleri ve hoparlörler ayarlandı. Saat 17.00’ye doğru platformda Döndü Açıkgöz şairimizin sunumuyla gösteri başladı. Müzikler, türküler ve şiirler… Amcam da sahneye çıkıp kendi şiirlerinden birini okudu. Amcam şiiri okuyunca vakit hayli ilerlemişti.
Yani anlayacağınız Karabük’te bir cumartesi günü, amcamla kitap ve çay dolu bir hikâyem oldu.
Sizlere de okumak dolu bir hayat diliyorum.
Sevgiyle ve saygıyla kalın…
Ömer Berat Çetinkaya
İmam Hatip 6. Sınıf Öğrencisi
18 Mayıs 2025
Karabük
Satılmış Ümit Çetinkaya
Sevgili yeğenim, başarılarının devamını dilerim. Sözünü sağlık..
Satılmış Ümit Çetinkaya
Tebrikler yeğenim. Başarılarının devamını dilerim.