Sadece bir zaman birimi değildir 8:40. Yeni başlangıçların, uzun yürüyüşlerin, bir nevi sabahleyin yapılan spor aktivitesinin ulaşılacak bir konumudur.
Sene: 1995. Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nde günün ilk dersinin başlangıç saatidir 8:40. ODTÜ’de iken zaman ne de çabuk geçerdi. Gerçi hala öyle, ama o zamanlar gençlik vaktimizde o hıza daha rahat ayak uydurabiliyorduk biz ODTÜ’lüler.
8:40 dersine yetişebilmek önemliydi 90’lı yıllarda. İlk derse yetişebilmek… Bazen kolaydı, bazen zordu. Bu kolaylıklar ve zorluklar yerleşkeye uzak ya da yakın bir muhitte oturmanıza bağlıydı. Okula yakın bir yerde oturmak ve dahi A-4 kapısından kampüse girip yürüyerek derse vaktinde ulaşmak büyük lüksmüş, onu sonradan anladım.
Sonradan öğrendiğim bir başka deneyim de ODTÜ’nün otostop kültürüydü. Büyük ihtimal şu an bile devam ediyordur bu alışmışlık. Hazırlık sınıfındayken ODTÜ’ye yakın bir yerde bekâr evinde kalırken, sabah kahvaltısı sonrası yola çıkar, bir ihtimal otostopa duracak bir gönüllü arardık. Bu da çoğunlukla ya hocalar ya da zengin öğrenci takımı olurdu.
Otostopa duran olmadı mı (zaten sağ elimiz bu modda olurdu) ver elini A-4 kapısı. A-4 kapısı çok da uzak değildi aslında. On dakikada geçerdiniz bu kapı girişinden, tabiî öğrenci kimliğinizle. Kapıdan geçince önünüzde bir iniş yolu sizi karşılar. Zaten ayaklarınızı salıp adım atmanız yeterlidir bu yolu inmek için.
Aşağıda sizi sol tarafta ODTÜ EBİ Misafirhanesi ve SunShine Cafe karşılardı; sağ tarafta ise hocalara tahsis edilmiş konutlar. Tam karşınızda ise 2. Yurt tüm heybetiyle sizi selamlamaktadır. Yokuş bitince sağa dönüp ilerlerseniz sağda İş Bankası, onun alt tarafında PTT ve diğer bankalar ve en nihayetinde ODTÜ Çarşı ya da alışveriş merkezi sizi karşılar.
O gün PTT durağından kalkan servise yetişebilmişseniz eğer ODTÜ’nün Eğitim Fakültesi’ne kadar giden bir Ring otobüsüne binme bahtiyarlığına nail olmuşsunuzdur ve 8:40 dersine erkence gidebilme kapısını açmışsınız demektir. Dersten önce de bir çay içimlik süre de kalmıştır zaten size mutlulukla.
Bu ring kaçmışsa eğer, çoğunlukla dakika ya da saniyelerle kaçardı ve çoğu zaman arkasından bakar duygulanırdım, hadi o gün yürüyüş günüdür. Oradan Eğitim Fakültesi ortalama yarım saat sürer tabanwayla. Hadi pabuçlara kuvvet o zaman!
Sonraları başka bir muhite taşındım. Bu yerlerden biri Kolej Libya Caddesi’ne yakın olan İncesu Caddesi tarafındaydı. Sonraları oradan ayrılıp Kızılay’ın Meşrutiyet Caddesi’nin bitimindeki ve metronun Kolej durağından Libya Caddesi’ne doğru gelince Mithatpaşa Caddesi’yle kesiştiği yerde olan Sivaslılar Yurdu’nu mesken tuttum. Sabahları daha erken uyanıp yurdun hemen karşısındaki çile bayırını tırmanıp sabahları genelde boş olan Kızılay’ı da geçip ya ODTÜ minibüs duraklarına ya da ODTÜ’ye giden belediye otobüsüne ulaşmam gerekiyordu. Otobüs hem çok bekletiyor, hem de bayağı kalabalık oluyordu.
Artık ODTÜ’nün A-4 kapısını unutmuş, genelde ana giriş-çıkış olarak kullanılan A-1 kapısını kullanır olmuştum. Sonradan A-1 kapısının yakınına ODTÜ-Kızılay Metrosu gelecekti. Bu şimdiki öğrenciler için büyük imkândı. Bizim zamanımızda yoktu tabiî bu metroyla gelebilme olayı.
Vaktinde mezun olamayınca, sonradan baktım bu olay böyle olmayacak ODTÜ’nün içindeki kendi yurtlarında kalmaya karar verdim. 2. Yurt ’ta ve 1. Yurt ‘ta rahat da ettim. Artık yukarıda bahsettiğim eski yolu pek kullanmıyordum. Yurtlar bölgesinden çıkınca ODTÜ Devrim Stadyumu’nun bulunduğu güzergâhı kullanıyordum. Sağ alt tarafta da basket ve toprak futbol sahaları ve de Gymnasium binası bütün heybetiyle görülebiliyordu. ODTÜ içinde iklim bile farklıydı. Belki de yoğun bir ağaçlık alan olmasındandı, bu geniş üniversitenin.
8:40 sonlara ve mezuniyete doğru beni mutlu etmeye bile başlamıştı.
Hala tatillerde ODTÜ’ye giderim. Metroyla da gelirim ya da ODTÜ içine girmeyip düz devam eden minibüslerle de. A-1 kapısından minyatür diplomamı gösterip girdikten sonra, eski alışkanlık, otostop çekmek kolaylığını yaşarım. Önce ODTÜ içinde dolaşan toplu taşıma araçları gelirse kapıdan onlara biner, ODTÜ Ormanı’nı seyrede seyrede, hiçbir yere yetişme kaygım olmadan gezerim.
Artık 8:40 vakti hiç kaygılandırmıyor beni. Belki öğrencilik zamanlarımda da kaygılandırmamalıydı ama yetişilmesi gereken bir ilk ders vardı. Belki de çaresi, bazı ODTÜ hocalarının uyguladığı gibi ilk dersi 9:00’da başlatmaktı. Ne dersiniz? Ama ona da geç kalanlar oluyordu demek bana düşmez saygıdeğer dostlar.
Evet, 8:KIRK yalnızca bir ifade değildi. 8:40 anlamlı bir kültürdü veyahut gelenekti.
Satılmış Ümit ÇETİNKAYA
23.12.2024
Ağlı